16 Eylül 2011 Cuma

Gel seni kraliçe yapayım

Arşivimi temizlerken karşıma çıkan ve hakkında en ufak bir fikrim olmayan bir haber. Milliyet arşivinde boş boş gezinirken mi karşıma çıktı yoksa bir blogger kardeşimin emeğini mi çalıyorum belirsiz. Cüneyt Özdemir'in yayılmasına vesile olduğu gazetecilik düsturu '5n 1k' ya verebilecek ise Sudanlı spor gazetecisinin malın gözü olduğu yorumum dışında bir tanecik cevabım var. Dansöz Efruz. O da Radikal'den Gökhan Akçura'nın yardımıyla...

Ekran dansözleri çıktı cihana

Dansözler tarihinde önemli bir sayfa da televizyon ekranında yazılır. O güne kadar bırakın dansözleri, arabesk müziği bile kolay kolay ekrana getirmeyen TRT, ne hikmetse tam da 12 Eylül’ün hemen sonrasında insafa gelir. Terbiyeli ve ‘estetik’ dansözümüz Nesrin Topkapı, 1980’i 1981’e bağlayan gece, saat 00.05’te ekrana çıkıp beş dakika dans eder. Bunu takip eden yılbaşı Topkapı’nın dansı yedi dakikaya çıkar. Üçüncü yıl ise 10 dakikaya! Gitgide alışırız bu seyirliğe... Nesrin Topkapı da artık “ekran dansözü” olarak anılmaktadır. Dördüncü yıl, yani 1983’ü 84’e bağlayan yılbaşı gecesi, TRT’nin hovardalık yapacağı tutar. Önce sekiz dansözün yılbaşı programında yer alacağı açıklanır. Hazırlıklar sürerken bu dansözlerden ikisi “sakıncalı” bulunarak listeden çıkarılır. Kalan altı dansöz Nesrin Topkapı, Prenses Banu, Seher Şeniz, Tülay Karaca, Firuze Sultan ve Efruz olarak sıralanmaktadır. Lakin, Nesrin Topkapı “Bu yıl da, ya ben tek başıma çıkarım, ya da hiç çıkmam,” deyiverince ortalık karışır. Son karar genel müdür Macit Akman’a kalmıştır. 31 Aralık’ta programın gidişatı gazetelerde şöyle duyurulur: “Yılbaşı programında yeni yıl iyi dilek mesajını Zeki Müren okuyacak; Firuze Sultan, Efruz ve Prenses Banu oryantal danslarıyla programa katılacaktır.” Bir yıl sonra yani 1984’te ise iki dansöz kalmıştır yılbaşı ekranında: Prenses Banu ve Hülya Işıl. Bu dansözler gazetelere verdikleri beyanatta “Yılbaşı göbeğini birlikte atalım” diye buyururlar. [1]
Spor yazarı Omar Appitim, dansöz Efruz'a "Senin gibi süt beyazı kadınlar Sudan'da kraliçe olur. Gel seni götüreyim." diye konuştu.


Ay ve yıldız

TFF Sportif Ekipman ve Reklam Talimatı'nın bir maddesi şöyle der:

MADDE 13 – AY-YILDIZLI AMBLEM
(1) En üst profesyonel ligde sampiyon olan kulüp ve Türkiye Kupasını kazanan kulübün, takip eden sezonun sonuna kadar tüm resmi müsabakalarında formalarının sol üst köşesinde ay-yıldız amblemi, sağ üst köşesinde kulüp logosunu taşımaları zorunludur. [1]
Inter-Trabzonspor maçı

Beşiktaş-Maccabi Tel Aviv maçı

Fenerbahçe-Orduspor maçı
Bunca hukuksuzluk ve haksızlığın ortasında, benim de takıldığım şeye bak. Hiç işim gücüm yok mu nedir?!

[1] http://www.tff.org/Resources/TFF/Documents/2009DK/TFF/tlmt05-09/Sportif_Ekipman_ve_Reklam_Talimati-05-09-09.pdf

13 Eylül 2011 Salı

Eurobasket 2011

İkinci tur maçları başlamadan keşke yayımlayabilseydim ama henüz ikinci gün diye başlayan ve orada kalan, 6 Eylül tarihli bir taslağım var idi.
İşbu yazı, geç olsun güç olmasın düsturuna ve okuyacak olanların iyi niyetine sığınılarak tamamlanan o taslaktır.
2. Tur Grupları ve Maç Programı
İkinci tur grup maçları başlarken, Fransa ve Almanya'dan en azından birini mağlup ederek ilk sekize kalacağımızı düşünüyordum. Takımın akıllara zarar halleri vardı ancak hep böyle gidecek değildi ya...

Polonya maçının ilk yarısının sonunda Orhun Ene İzzet'i oyuna aldı. Polonya'nın 5 bilemedin 10 saniyelik bir hücum hakkı vardı ve henüz faul hakkımız dolmamıştı. Faul yapsın diye oyuna alındığını sandığım İzzet, Berisha'nın turnikesine nezaret etti. Gençtir dedik laf söz etmedik.
Aynı maçın sonunda ise bu sefer son top bizde ve bir sayı gerideydik. Yine mola alındı, sözüm ona hücum seti çizildi. 2001'de ev sahipliğini yaptığımız ve final oynadığımız turvaya şimdiki hocası Orhun Ene'nin ardında başlayıp, Ene'nin sakatlığıyla beraber takımın bir numaralı oyun kurucusu olan Kerem Tunçeri 12 saniye kala topu eline aldı. Perde için dışarı gelen Enes içeri devrildi ve Lehler savunmada adam değiştirmek zorunda kaldı. Enes, yarısı kadar bir çocuğu sırtına alıp en kötü ihtimalle faul çizgisine gitmeyi cebine koymuşken top bir türlü ona geçmedi. Kerem kaldırdı attı.

Britanya'nın kıyağı ve İspanya piyangosu ile ikinci tura çıktık. İkinci tur ilk maçında rakip namağlup Fransa idi. Kötü başladığımız maçı, iyi savunma yaparak son topa getirdik ve yine olmaz olası o molayı almak zorunda kaldık. 5 saniye kala kenardan top çıkarmamız gerekiyordu ve top bir önceki atışı isabetli kullanan Emir'in elindeydi. Son şutu kullanmayı beklerken top eline verilince, o da şaşırmış olmalı ki oyuna dahi sokamadı topu.

Bir sonraki rakip Almanya, bir başka deyişle Nowitzki idi. Bizim asıl rakibimiz ise serbest atış çizgisi oldu. 2009 Polonya'da sadece Ömer Aşık atamazken (bkn: Beleş atış)çizgiden, bu turnuvada bütün takım atmamaya karar vermişti. Almanya'ya karşı %45 ile serbest atış atarken, rakip ise %92 ile kullandı. Yeri gelmişken söylemek de yarar var; 2009 Polonya ile karşılaştırıldığı vakit Ömer Aşık'ın faul yüzdesi neredeyse %25 artmış.

Son şansımız olan Sırbistan karşısında genel beklentinin aksine iyi mücadele etti milli takım. Savunmasıyla oyuna ortak oldu ama manasız hatalar ve düşük faul yüzdesi omuzlara bir kez daha yük oldu. Periyotların birinin sonunda, Kerem Tunçeri faul hakkımız dolmamışken faul yapmayı akıl edemedi de Allah'tan adam sokamadı. Bir başka pozisyonda ise faul hakkımız dolmuş ve rakibin hücum süresinin sonlanmasına bir saniye kalmışken, Hidayet top süren adama faul yaptı?
Son toptan önceki iki topu Ender Arslan kullandı. İkisinde de rakibini kolayca geçip potaya gitti ve başarılı oldu. Madem başarılı oldu, son topu kenardan onun çıkarması gerekiyordu ve öyle oldu. Kimse kendini göstermeyince, Enes'in elinde kaldı top. O da kaldırdı attı. Aynı Kerem gibi...